Çanakkale Savaşı ve Sakarya Muhaberesi'nin benzer yanları
Atatürk ve iki hayati emir
Çanakkale Savaşı ile Sakarya Muhaberesi Atatürk'ün verdiği iki birbirine benzer emir ile kazanıldı. Düşman karşısında oldukça güçsüz durumda olunmasına karşın kazanılan zaferler, strateji kavramının ne denli önemli olduğunu gösterdi.
Dr. Veli YILMAZ
(E.) Kur. Kd. Alb.
İnsanların en kıymetli varlıkları, canlarıdır. İnsanlar canlarını, ancak ''vatan'' dediğimiz o yüksek olgu kapsamında, içinde bulunulan durum ve şartların bir gereği olarak tereddüt etmeden feda edebilirler. Bu konuda Atatürk'ün iki hayati emrini örnek gösterebiliriz.
Birincisi: ''Merminiz yoksa, süngünüz var. Süngü tak, hücum!'' emridir.
İkincisi: ''Süngüleri yoksa Sürmene bıçakları var. Bıçaklarıyla düşmanın üzerine atılacaklardır.'' emridir.
Türk Milletinin büyük evladı Mustafa Kemal, bu tarihi emirlerden Birincisini: 25 Nisan 1915'de Çanakkale'de Gelibolu muharebeleri sırasında vermiştir.
İkincisini de; birincisinden tam altı yıl sonra Anadolu'daki Türk varlığına son vermek ve Anadolu'yu işgal etmek maksadıyla ilerleyen ve 25 Ağustos 1921'de Sakarya Meydan Muharebesi'nin daha ilk gününde Mangal dağını işgal eden Yunan ordusu askerlerine karşı Karadeniz'in yağız delikanlılarından oluşan ve cepheye gönüllü olarak katılan ve üzerlerinde bölgeye has kıyafetleri ve Sürmene bıçaklarından başka hiçbir şeyleri bulunmayan 47'nci Alaya vermiştir.
Birinci emri ile ilgili olay ve sonuçları:
18 Mart 1915 tarihinde donanma ile boğazı geçemeyen ve İstanbul'a gidemeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915'de; 33.700 askerle(27.800 İngiliz, 16.700 Fransız) Seddülbahir bölgesine; 21.800 mevcutlu Anzak Kolordusu ile de Kabatepe- Arıburnu bölgesine çıkarma harekatı icra etmişlerdir.
Kurmay Yarbay M. Kemal, bu tarihi günlerde bölgeyi savunmakla görevli olan 5nci Türk ordusunun Bigalı bölgesinde toplanmış olan 19ncu Piyade Tümeni'ne komuta etmektedir. Bu tümen, ordunun ihtiyat birliği olup ordu komutanının emri olmadan kullanılması dahi düşünülemezdi. Ancak M. Kemal bugünkü adıyla Kaba Tepe, Arıburnu Yarları, Kanlı Sırt, Conkbayırı ve Kocaçimen Tepe bloğunun önemini çok iyi bildiği için, bölgenin elden çıkması durumunda Gelibolu harekatının aleyhimize sonuçlanacağının idrakı içindedir. Çıkarma harekatının başladığı sırada ordu komutanı Limon von Sanders Bolayır sırtlarında bulunmakta ve İtilaf Devletleri askerlerinin Saros Koyuna çıkmasını beklemektedir. Dolayısıyla irtibat tesis etmek mümkün değildir.
Kolordu Komutanı Esat Paşa da Gelibolu'da olduğu için onunla da temas sağlanamamaktadır. Zamanın tereddüde tahammülü yoktur. M. Kemal, tümenin iki alayını yerinde bırakarak ve inisiyatifini kullanarak 57nci Alayının başına geçmiş ve cephenin en kritik yeri olan Arıburnu bölgesine hareket etmiştir. Durumu da Kolordu Komutanına rapor etmiştir. M. Kemal, Conkbayırı sırtlarına geldiğinde Arıburnu-Kabatepe arasındaki bölgede görevli olan ve yaklaşık 40 kişiden oluşan bir müfrezenin geri çekilmekte olduğunu görmüştür ki, bu birliğin dışında çıkan kuvvetlere müdahale edecek başka bir kuvvet de mevcut değildir.
M. Kemal bu tarihi anı ve verdiği hayati emri şöyle açıklamıştır:
''Beraberimde yaverim, emir subayım, alay doktorum ve yolda karşılaştığım topçu tabur komutanı ile birlikte Kocoçimen'den Conkbayırı'na doğru alayın önünde olarak atla ilerlemeye başladım. Fakat çok çalılık ve engebeli olan bu arazide atla ilerlemek mümkün olmadığından yaya olarak Conkbayırına vasıl oldum. Bu sırada Conkbayırı'nın hemen güneyindeki 261 rakımlı tepeden 27nci alaya mensup bir müfrezenin Conkbayırı istikametinde kaçmakta olduğunu gördüm.
Bu askerlerin önüne çıkarak ''Niçin kaçıyorsunuz'' dedim. ''Efendim düşman dediler.'' Nerede? dedim. İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Nitekim düşmanın bir avcı unsuru, bulunduğumuz istikamette ilerliyordu. O zaman bu kaçan askerlere bağırarak ''Düşmandan kaçılmaz'' dedim.
'' Cephanemiz kalmadı'' dediler. ''
''Cephaneniz yoksa süngünüz var'' dedim ve bağırarak bu askerlere süngü taktırıp mevzi aldırdım. Askerler süngü takıp yere yatınca düşman erleri de yere yattı. '' İşte kazandığımız an bu andı. ''
M. Kemal bu hayati emrini şu ölüm emri ile tamamlamıştır:
''Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar gelebilir.''
Bu emrin gereği olarak; peşimizden gelmekte olan 57nci alay ile bölgede bulunan ve Kabatepe bölgesini savunmakla görevli olan 9ncu Tümene mensup 27nci alay ile birlikte koordineli olarak taarruz tertibi aldırarak düşmana hücuma başlattım.
Bu sırada 21.800 mevcutlu Anzak Kolordusunun 25 Nisan 1915 tarihinde saat 03.30'dan itibaren Arıburnu sahillerine çıkmaya başlayan birlikleri kısa sürede yaklaşık 8 tabura (15.000 kişi) ulaşmıştı. Çıkan bu kuvvetler Kabatepe'nin 2 km. kuzeyinden Arıburnu Yarlarına kadar 1500-2000 metrelik bir cepheyi işgal etmişlerdi."
M. Kemal'in müdahalesi sonucunda kendinden üç kat fazla olan bu kuvvete karşılık iki alayla (Toplam 5.000 kişi) yapılan karşı taarruz sonucunda sahile çıkmayı başaran Anzak birlikleri sahil kesimine kadar geri atılmışlardır. Fakat 57nci Alayın tamamı bu taarruz esnasında şehit olmuşlardır. Ancak bu olay, Gelibolu harekatının seyrini değiştirmiştir.
Sakarya'da verilen ikinci emir ve sonucu:
3780 subay ve 120.000 erden oluşan Yunan Küçük Asya Ordusu, Korgeneral Papoulas komutasında olarak 23 Ağustos 1921 tarihinde üç kolordu halinde; Polatlı batısında tespit taarruzları yaparken, asıl kuvvetleri ile Sakarya Nehrinin güneyinden Çal Dağı-Haymana-Ankara genel istikametinde taarruzla 120 km.lik Sakarya mevziini savunan 100.000 kişilik Türk Ordusunu Sakarya ve Ankara Çayı engeli arasında kuşatarak imha etmeyi esas alan bir plan dahilinde hücuma geçmiştir.
23 Ağustos 1921 günü saat 16.00 sıralarında 1nciYunan Tümeni Haymana'nın 25 km. güneyinde bulunan ve 5nci Türk Tümeni tarafından savunulan Mangal Dağı'na taarruzlara başlamıştır.
Yunan Tümeni, karşıdan esen fırtınanın ve şiddetle yağmakta olan yağmurun Türk askerlerine verdiği zorluklardan da yararlanarak mevzilerin yaklaşık 1 km. yakınına kadar ilerlemeye muvaffak olmuştur. Türk askerlerinin inatla mevzilerini savunmalarına devam etmelerine ve Yunan taarruzlarının yavaşlatılmasına rağmen saat 17.00 itibari ile yağışlar daha da şiddetlenmiş ve Mangal Dağını koyu bir sis bulutu kaplanmıştır.
Yağan şiddetli yağmur, savunma mevzilerine doğru esen kuvvetli fırtına ve tepeyi sıyırarak kuzey doğu istikametinde kayarak yoğunlaşan sis, Türk savunma mevzilerini olumsuz yönde etkilerken, Yunan askerlerinin çekilen sisi takip ederek Türk mevzilerine avantajlı bir şekilde yaklaşmalarına imkan vermiştir.
5nci Tümen Komutanı Yarbay Kenan, tüm olumsuzluklara rağmen 15nci Alayını kuzeybatı istikametinde karşı taarruza geçirdi ise de; irtibat güçlüğü, merkez kesimi savunmakla görevli olan 24ncü Alayın mevzilerini terk ederek dağın zirvesine doğru çekilmesi ve keza sol kanatta bulunan 14ncü Alayın da aynı şekilde mevzilerini terk etmek zorunda kalması, tümenin savunma insicamını bozmuştur. Bunun üzerine Tümen komutanı yarbay Kenan Bey gece yarısı Haymana güneyinde Yamak köyündeki İkinci Grup karargahına gelerek Selahaddin Adil Bey'e durumu rapor etmiştir. Grup Komutanı Selahadin Adil Bey, verilen ağır zayiat ve topların kaybedilmesi tehlikesi sebebiyle Tümenin Mangal Dağından çekilmesine karar vermiştir.
Daha muharebenin ilk gününde Mangal Dağının Yunan birliklerinin eline geçtiği haberi Türk Başkomutanlığı'nın bulunduğu Alağöz karargahını çok etkilemiş ve derinden üzmüştür. Yunan Ordu Komutanı Papoulas bu başarısını bir resmi bildiri ile Yunan halkına sunarken, Türk Başkomutanlığı, cephenin bu kesiminde topladığı on tümen kadar kuvvetin doğrudan sevk ve idaresini Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın emrine vermiştir.
Mangal Dağından sonra 1nci Yunan Kolordusu Komutanı üç tümenden oluşan birlikleri ile Mangal Dağı'nın kuzeyinde bulunan Türbe Tepeye taarruzlara başlamıştır. 25 Ağustos günü saat 09.00 sıralarında bu tepe de Yunanlıların eline geçmiştir. Ancak Türbe Tepeyi savunmakla görevli olan 17nci Tümen Komutanı Yarbay Halit (Derviş) 1nci Yunan Tümenine yaptığı karşı taarruzlarla hem Yunan taarruzlarını durdurmaya ve hem de ağır zayiat verdirmeye muvaffak olmuştur. Keza aynı bölgede taarruz eden 3ncü Kafkas Tümeni de büyük başarılar elde etmiştir. Bu tümenin alaylarındaki bölüklerin mevcutları 90'dan 40'lara inmiş ve hatta alayın yalnız bir taburundan 6 subay şehit olmuş ve yaralanmıştır.
Cephenin bu kesimindeki muharebelerin tehdit oluşturması üzerine Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da hayatının her safhasında olduğu gibi göğüs kafesinde devam eden acılar ve sargılar içerisinde atının üzerinde dim dik durarak cephenin bu kritik kesimine gelmiş ve durumu yakından takip etmeye başlamıştır.
Başkomutanın bölgeye gelmesiyle, Mangal Dağının geri alınması için derhal 1nci Grup birlikleri karşı taarruza başlamışlardır. Başkomutan, süngü hücumlarıyla taarruzun şiddetlendirilmesini ve mevcut ihtiyatların burada kullanılmasını emretmiştir.
Giresunlu Topal Osman Ağanın 47nci Alayından başka bölgede ihtiyat kuvveti bulunmadığının belirtilmesi ve bu birliğin de gönüllülerden oluştuğu için süngülerinin bulunmadığının hatırlatılması üzerine;
''Osman Ağanın askerleri, bellerindeki Sürmene bıçaklarıyla düşman askerlerinin üzerine atılacaklar ve onları eski mevzilerine atacaklardır'' emrini vermiştir.
Bu emir adeta bir ölüm emridir ve uygulaması da pervasızca olmuştur. Nitekim 4ncü Tümenin hemen yanında taarruza katılan 47nci Alayın zayiatı oldukça fazla olmuş, ancak görevini başarıyla tamamlayan alay, hava kararıncaya kadar muharebeye devam etmiş ve müteakiben 4ncü Tümen ile birlikte ihtiyata alınmıştır.
Yunanlılar, bu alayın şehitlerinin kıyafetlerine bakarak Türklerin ulusal kıyafetler giyen özel birlikler kurdukları kanısına varmışlardır.
Türk milletinin tarihinde ayrı bir yeri ve önemi olan ve 22 gün 22 gece devam ederek tarihe subay muharebesi olarak geçen Sakarya Meydan Muharebesi, Atatürk'ün ifadesiyle Türk milletinin namus cephesidir ve bir ölüm-kalım mücadelesidir.
Başkomutan M. Kemal, yıllar sonra tıpkı Çanakkale olayında olduğu gibi, Sakarya'yı da adeta İkinci Çanakkale yapmış ve Yanan ordusunun bu kutsal vatan topraklarının daha ilerisine geçmesine izin vermemiştir.
Bu tarihi olay, klasik anlamda güç oluşturma ve gücün istenilen yer ve zamanda etkili kullanımı anlamına gelen ''strateji'' kavramının; sargılar ve acılar içinde kıvranan bir Başkomutanın cephenin en kritik yerinde ve atının üstünde dimdik durarak varlığı ve verdiği ölümüne mücadele emirleriyle belki de ''komutanlık ve liderlik stratejisinin'' nadir örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir.
Keza, makineli tüfekler, toplar ve uçaklar desteğinde taarruz eden Yunan ordusu askerlerine karşı tüfekleri ve süngüleri dahi bulunmayan kahraman Türk askerleri, sadece bellerindeki bıçaklarıyla hayatlarını hiçe sayarak vatanı ve onun her karış toprağını kurtarmak için ölümüne mücadele etmişler, pek çoğu şehit olmuşlardır. Bu fedakar ve kahraman insanların manevi huzurunda saygı duymaktan başka insanın elinden bir şey gelmiyor. Fakat Sakarya'dan İzmir'e uzanan bu kutsal vatan topraklarında Türk evlatlarının yere düşen mübarek vücutları ve semaya yükselen ruhları bizlerden bir görev bekliyorlar.
Sakarya'dan İzmir'e uzanan bu topraklarda bir ''Milli Mücadele Ormanı'' ihdas etmek ve oluşturulacak olan şehitliklerde onların anılarını tazelemek gerekmektedir.
Bu hepimiz için milli bir görevdir. Ruhları şad olsun!
Faydalanılan kaynaklar:
1. Günesen, Fikret, Çanakkale Savaşları, Kastaş Yayını,1986.
2. İğdemir, Uluğ, Mustafa Kemal'in Arıburnu Muhaberatı Raporu, Atatürk Dil ve Trih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayını, 1990.
3. Müderrisoğlu, Alptekin, Sakarya Meydan Muharebesi Günlüğü, Kastaş Yayınları.
4. Türk İstiklal Harbi, Batı Cephesi, İkinci Cilt, 5nci Kısım, 2nci Kitap, Sakarya Meydan Muharebesi ve Sonrasındaki Harekat, Genelkurmay Basımevi, 1980.
5. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekatı, Vnci cilt, Üçüncü Kitap, Genelkurmay Basımevi, 1976.